Türkiye genelinde, 1980’li yılların sonundan itibaren turizm yatırımlarının önemli bir ivme gösterdiğini biliyoruz. 1980’li yılların ikinci yarısından itibaren, özellikle Antalya ve Muğla çevresinde, turizm teşvik ve arazi tahsis politikaları çerçevesinde, devlet tarafından özel sektöre 49 yıllığına tahsis edilen araziler üzerine inşa edilen turizm tesisleri ile konaklama kapasitesinde ve akabinde ziyaretçi sayısında ciddi bir artış yaşandı. İlerleyen yıllarda da gerek yerli gerek yabancı turist sayısındaki hızlı artışla turizm sektörü, Türkiye ekonomisi içerisinde ciddi bir pay teşkil etmeye başladı. Bununla beraber, ülke genelinde çok sayıda havalimanı inşa edilmesi ve gerçekleştirilen karayolu yatırımlarıyla tatil beldelerine ulaşımın eskiye nazaran oldukça kolay hale gelmesiyle turizm sektöründe önemli bir hacim artışı meydana geldi.
Türkiye’deki turizm sektörü, ülkemizin ve bulunduğumuz bölgenin içerdiği ekonomik ve siyasal etkenlerden kolayca etkilenmeye elverişli olmasına rağmen, bugün gelinen noktada, ülkemizin tarihi ve coğrafi zenginliği dikkate alındığında; yaz turizmi, kış turizmi, sağlık turizmi, kültür turizmi, iş turizmi, inanç turizmi, gastronomi turizmi gibi birbirinden farklı kitlelere hitap eden çok sayıda alt dal ortaya çıktığını, birbiriyle çok farklı sosyo-ekonomik profillerdeki yabancı turistlerin farklı amaçlarla ülkemizi ziyaret ettiğini biliyoruz. İç turizmde de aynı şekilde gitgide büyüyen bir pazar söz konusu.
TÜİK verileri 2022 yılının ilk 11 ayı baz alındığında, ülkemize yaklaşık 42 milyon ziyaretçi geldiğini ve 40 milyar USD gelir elde edildiğini ortaya koyuyor.
Turizmin bu derece farklı alt kategorilere ayrılmış olmasının, ülkemizin turizmdeki en güçlü yanlarından biri olduğunu söylemek yerinde olacaktır. Bunun bir sonucu olarak Türkiye’nin 12 ay boyunca ziyaretçi alır duruma geldiğini, turizmin mevsimsel bir kavram olmaktan çıktığını ve ziyaretçi sayılarında mevsimsel dalgalanmaların azaldığını görüyoruz.