Kentsel dönüşüm kavramı ülkemizde, son 20 yıllık dönemde git gide daha çok gündemde yer alan bir konu haline gelmiş olup, şüphesiz ki ülkemiz coğrafyasının büyük kısmının deprem kuşağında yer alması ve mevcut yapı stoğunun önemli oranda depreme dayanıksız yapılardan oluşuyor olması bu durumun başlıca nedenlerini oluşturmaktadır.
Ülkemizde halihazırda kentsel dönüşümün yasal altyapısını oluşturmakta olan 6306 sayılı kanun, yani “Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun” gerek ismi, gerekse içerdiği kanun maddeleri ile Türkiye’de kentsel dönüşüm kavramının, afet riskinin azaltılması ana fikrine dayandığını göstermektedir.
Avrupa ülkelerindeki kentsel dönüşüm uygulamalarının ise bu amaçtan farklı ilerlediği görülmektedir. Avrupa kıtasındaki deprem riskinin ülkemize kıyasla oldukça düşük olduğunu söylemek mümkün olup, örneğin Hollanda’da tarihsel olarak ölçülen büyük depremin 1992 yılında meydana gelen 5.8 büyüklüğündeki Roermond depremi, Almanya’da 1978 yılında meydana gelen 5.7 büyüklüğündeki, Swabian Alb depremi ve İngiltere’de ise Kuzey Denizinde 1931 yılında meydana gelen 6.1 büyüklüğündeki deprem olduğunu söylemek mümkündür.
Avrupa ülkelerindeki kentsel dönüşüm projelerinin temelinde yatan en önemli etken ise sanayi devrimi sonrasında inşa edilen, ancak günümüzde arsa stoğunun kısıtlı olduğu bölgelerde yer alan, artık işlevini yitirmiş olan, liman, tersane ve sanayi alanlarını dönüştürerek şehirlere yeni arsa stoğu kazandırmak ve atıl durumdaki bu alanları sosyal ve ekonomik açıdan geliştirmeyi sağlamaktır.
Avrupa’nın ve Hollanda’nın en önemli liman şehirlerinden biri olan Rotterdam’daki Kop van Zuid kentsel dönüşüm projesi Hollanda’da gerçekleştirilen başlıca kentsel dönüşüm projelerinden biridir.
Yaklaşık 125 hektarlık bir alanı kaplayan bu bölge,19.yüzyıldan itibaren, liman, tersane, depo ve gemi sökümü atölyelerini barındırmış olmakla beraber, 1980’li yıllardan itibaren, bu tesislerin Maas Nehri’nin dışına doğru taşınmasıyla beraber, atıl ve terk edilmiş bir hale gelmiştir.
Şehrin Feyenoord bölgesi içerisinde konumlanan bu alanın, yıllar içerisinde gerek oluşturduğu olumsuz görüntü, gerek şehir merkezinin bu yöne doğru genişlemesine engel oluşturması, gerek ulaşım ağını olumsuz etkilemesi, gerekse sosyal açıdan sorunlar oluşturmaya başlaması gibi sebeplerle, 1990’lı yıllara gelindiğinde dönüşüme yönelik adımlar atılmaya başlandı. Bu alanda ilk olarak sosyal konutlar inşa edilmesi tartışılmış olsa da, sonraki dönemde, bu alanın karma kullanım fonksiyonlarına konu olacak, dikkat çeken binalardan, iş merkezlerinden, limandan ve canlı bir sahil bandından oluşan bir alan olarak planlanmasına karar verildi.
Rotterdam Şehir Konseyi’nin idaresinde yönetilen bu kentsel dönüşüm projesi kapsamında yaklaşık 5 yıl süren bir etüt ve planlama süreci işletilmiş olup, bu süreç içerisinde saha araştırmaları ve anketler ile bölge halkının bu alan ile alakalı olarak gelecekte nasıl bir yapı oluşturulmasını istediklerine dair görüşlerine başvurulmuş, sonrasında bölge halkının, şehir plancılarının, sosyologların, mimarların ve STK’ların katıldığı katıldığı toplantılar düzenlenmiş bu toplantılarda ortaya çıkan geri bildirimler yeniden değerlendirilerek, planlama süreci gözden geçirilmiş, itiraz süreçleri değerlendirildikten sonra kamunun sağladığı finansman ile yaklaşık 20 yıla yayılan bir kentsel dönüşüm projesi başlatılmıştır. Aradan geçen zaman içerisinde, etaplar halinde gerçekleştirilen bu kentsel dönüşüm projesinin yalnızca bu bölgenin çehresini değil, şehrin güney kısmının çehresini tamamen değiştiren bir haline geldiği görülmüştür. Projenin tamamlanmasıyla birlikte, bölge bugün konut, ticaret, eğitim, kültür ve diğer sosyal donatı alanlarını kapsayan bir çehreye kavuştu. Dönüşüm sürecinde, eski sanayi yapılarından mimari değere sahip olanları yeniden düzenlenerek farklı işlevlerle kullanılmak üzere muhafaza edilmiş olup, dünyanın en ünlü mimarlarının tasarladığı binalara ev sahipliği yapan ve ana arterlerinde yaya yoğunluğunun yüksek olduğu, sahil kesiminin rekreasyon alanlarını barındırdığı bir yaşam alanı oluşturulmuştur. Öte yandan, bölgenin tarihsel kimliğinden de uzaklaşılmaması adına, bugün Cruise gemileri tarafından kullanılmakta olan bir kruvaziyer limanı inşa edilmiştir.
Bölge bugün Maas Manhattan olarak da adlandırılmakta olup, yaklaşık 400.000m² ofis alanına, finans kuruluşlarına, 5.300 konuta, 10.000 öğrencinin eğitim gördüğü iki adet üniversiteye ev sahipliği yapmaktadır.
Bugün Rotterdam şehrinin simgesel yapılarından biri haline gelen Erasmus Köprüsü de bu dönemde kentsel dönüşüm projesinin bir parçası olarak inşa edilmiş olup, bu köprünün inşa edilmesi ve bölgenin profilinin değişmesi şehrinin birbirinden kopuk kuzey ve güney kısımlarının yeniden bir bütün hale gelmesini sağlamıştır. İnşa edilen yeni metro ve tramvay hatları da bölgeyi şehir merkezinden birkaç dakika içerisinde erişilebilir hale getirmiştir.
Kop van Zuid kentsel dönüşüm projesinin diğer bir önemli sonucu da Rotterdam şehrinin ekonomik yapısına yaptığı katkı olmuştur.
Rotterdam geçmişten süregelen bir biçimde genel itibariyle işçi sınıfının yaşadığı bir şehir olmakla beraber, son 20 yılda şehir genelinde yaşanan değişim ve bu projenin de katkılarıyla, 1980’lerdeki nüfus azalışını ve ekonomik küçülme sürecini tersine çevirerek yeniden Amsterdam ve Lahey ile rekabet eder hale gelmiştir. Bu dönemde şehir Avrupa Kültür Başkenti olarak ilan edilmiş, 1991 yıında %17 olan işsizlik oranı 2000’li yılların sonuna gelindiğinde %7’ye düşmüş, kişi başına düşen gelirde yaklaşık %20 oranında bir artış görülmüştür.
Sonuç itibariyle, kentsel dönüşüm kavramı yalnızca eski yapıların yıkılarak, modern yapıların inşa edilmesiyle özetlenebilecek bir süreç olmaktan ziyade, uzun vadede, bir şehrin tamamını veya bir kısmını sosyal, ekonomik ve demografik yapılardan etkileyen bir süreç olup, toplum ve şehirler üzerinde maddi ve manevi açılardan önemli sonuçlar doğurmaktadır.